Yazarlar Günün Köşe Yazıları Spor Konuk Yaşam Tüm Yazarlar
Akvaryumun suyu değişmeli
Hiç uğraştınız mı akvaryum işi ile?
Olağanüstü keyifli ve bir o kadar da meşakkatli bir hobidir.
On yıllar önce, aile dostumuz rahmetli Emekli Albay Ertuğrul Bey Amca’nın evinde tanıştım ilk akvaryumla... Çeşit çeşit, boy boy, renk renk binlerce balıkla uğraşırdı. Tek tek ilgilenirdi o balıklarla. Konuşurdu onlarla.
Çocuk aklımla, o balıkların suyun içinde “kendiliklerinden öylece” yaşayıp büyüdüklerini zannederdim. Evet, birtakım alet edevat gerekiyordu ama detayını merak etmedim hiç. Ama bir gün kendi evimde akvaryum kurup balık beslemeye başladığımda, o hayvancağızların en önemli gereksiniminin, en az yem kadar, temiz su olduğunu, o suyun da sürekli havalandırılması gerektiğini (birkaç tane balığın göz göre göre ölümlerine neden olduktan sonra) öğrendim.
Akvaryum gibidir toplumlar.
Her çeşit, her türlü geri plandan, her gelir-bilgi-kültür ve ahlak seviyesinde, her ırk, etnik köken, din ve mezhepten insan aynı suda bir arada yaşamaya çalışır. Yönetenlerin birinci görevi, o “suyu” temiz tutmaktır.
Bugün ülkemize baktığımızda; 17 yıllık baskıcı, faşist, gerici, dinbaz, vizyonsuz, öngörüsüz ve vurdumduymaz yönetimin, 80 küsür milyon insanı, suyu kirlenmiş, zehirlenmiş ve ölümcül bir sıvıya dönüşmüş bir akvaryumda yaşattığını görüyoruz.
Üstelik de o suyun içine, her türlü zehri kendisi akıtarak.
Hukuksuzluk, adaletsizlik, eşitsizlik, sömürü, nefret, ırkçılık, düşmanlaştırma, ötekileştirme...
Ne ararsanız var, o septik karışımın içinde.
Demokrasinin olmazsa olmazlarından “adil ve eşit koşullarda yarışılarak gerçekleştirilen seçim”, o toplumsal akvaryumun temiz bir su ile dönmesinin birinci şartı iken, ortadan kaldırılmış bulunmaktadır. Bugün YSK denen heyet, gerekçesini bile yazamadığı bir skandal kararın arkasına gizlenerek, seçilmişin elinden mazbatayı almış, yeniden ve bu kez de “sayılmama ihtimalini yine kimsenin dışlamadığı” bir gereksiz seçime zorlamıştır ülkeyi. Ekonomide artık Hazine’nin “Milletin Kefen Parası”nı bile harcamayı gündeme geldiği, dış politikadaki güvenlik sorunlarının ülkenin “gırtlağına sarılma” noktasına dayandığı bir ortamda yapılacak üstelik bu seçim.
Zehirli su değişmezse, bu akvaryumda topluca boğulacağız. Suyu temizleyen motorları stop etmiş, zaten su taşıyan hortumun da lağım sistemine bağlı olduğu bir tanktayız.
Seçmen analizleri
Bu seçime gidilirken, benim en çok sinirimi bozan bir şeyi paylaşmak isterim. Kalem ve söz erbabı ile kerameti kendinden menkul “siyaset uleması”nın ağzında sürekli bir “Filanca kesim şuna oy verecek. Falanca kesimin oyu şuradan şuraya kayar. Feşmekân kesimin oyunu garanti saymayın, onların yüzde bilmem kaçı şuraya eğilimli. Falanların da şu kadarını alırsak aslında öteki taraftan gelecek olan yüzde bilmem kaç...” muhabbetinden gına geldi.
Bunları dinleyen, sanıyor ki, bu “kesim”ler bir yerlerde oturup toplaşıyor ve “Haydi şuna verelim buna verelim” diye kararlar alıyorlar. Geçiniz bunları ve milleti “yemeyiniz” hanımlar, beyler. Sonuçta her bir vatandaşın bir oyu var ve sandığa gittiğinde kendi vicdanı ile baş başa, doğru ya da yanlış bir tercih kullanıyor. “Kesim-aidiyet-grup-zümre” filan hesabı yaptığını sanmıyorum o aşamada.
Mesele, yapacağınız propaganda ve bilgilendirme ile insanların tek tek beynine ve yüreğine girebilmek. Bırakın şu “kategorizasyon ukalalıklarını.”
Baskının dozu
Seçim düzleminde medyaya yönelik baskıların, bir yandan yayın organlarına kurumsal olarak, bir yandan da gazetecileri tek tek susturmaya yönelik vahşice girişimlerle devam ettiğini görüyoruz. Bir köşede kıstırarak sopa atmalar, kurşunlamalar, yayın durdurma kararları, lisans iptali tehditleri, sürmekte olan davaları sopa olarak kullanarak sesini kısma hevesleri.
Onurlu gazetecilere, kalemini kırmayı satmaya tercih edenlere vız geleceğini bile bile yapıyorsunuz bunları. Vakit harcıyorsunuz. Kendinizi daha da aşağı seviyelere çekiyorsunuz. Bunun farkına varın.
Tarih herkesi bugünlerde nerede durduğu ve nasıl tavır aldığı ile yargılayacak. Onu da kimse unutmasın.
Hep derim ya:
Bir gün gelip, torunlarınız size, “Dedeciğim/Nineciğim, o günlerde sen ne yaptın? Nerede durdun? Ne demiştin?” diye sorduğunda, verecek onurlu bir yanıtı olmalı insanın.
Yazarın Son Yazıları Tüm Yazıları
Günün Köşe Yazıları
Video Haberler
- CHP'li Günaydın'dan Bakan Tekin'e tepki!
- Yeni Doğan çetesi davasında çarpıcı itiraflar
- Canlı tarih müzesi Hisart 10. yılında!
- Teğmenler Yüksek Disiplin Kurulu'na sevk ediliyor
- Tarihçi Yusuf Halaçoğlu'ndan şok iddialar
- TBMM'de 'Etki Ajanlığı' düzenlemesi tartışılacak: Amaç m
- Pera Palas'ta Atatürk Müze Odası
- İmamoğlu’ndan 10 Kasım paylaşımı!
- Donald Trump'ın yeniden başkan olması dünya ekonomisini
- Ege'nin Gündemi'nde bu hafta!
En Çok Okunan Haberler
- Kriminal raporun ayrıntıları ortaya çıktı
- İstanbul'da aile katliamı
- İktidarın '25 Kasım' korkusu
- AKP sayesinde bu düş de gerçek oldu!
- 250 bin TL'nin getirisi ne kadar?
- Akalın'dan İYİ Parti'yi karıştıracak açıklama
- Gökçek döneminde belediyeden geçen karar pes dedirtti!
- Türk ordusunun Kubilaysızlaştırılması
- Hedefteki teğmenlerle ilgili yeni gelişme!
- 'Açız' diye bağırdı, yaka paça dışarı atıldı!